Batınî (Kalbi) Ameller
Allah'ı sevmek, ihlaslı olmak, ona tevekkül etmek,
hoşnutluk gibi iç amellerin tümü kişisel ve toplumsal olarak herkese emredilen
amellerdir. Kişi hangi makamda olursa olsun, onları terketmesi hiçbir şekilde
iyi olmaz.
Hüzün:
Hüznü, Allah veya Rasûlü emretmiş değildir. Aksine,
dinî kimi meselelerle ilgili de olsa, bazı yerlerde mahzun olmak yasaklanmıştır.
Yüce Allah buyuruyor:
"Gevşemeyin, üzülmeyin, inanmışsanız, mutlaka siz
en üstünsünüzdür."
(3 Âl-i İmran/139)
"Arkadaşına (Ebu
Bekir'e) "Üzülme, Allah bizimledir" diyordu;..." (9
Tevbe/39),
"İnkarcıların sözleri seni üzmesin, çünkü bütün
kudret Allah'ındır. O, işitir ve bilir." (10
Yunus/65),
"Bu, kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allah'ın size
verdiği nimetlerle şımarmamanız içindir. Allah, kendini beğenip öğünen hiç
kimseyi sevmez." (57
Hadid/23)
Mahzun olmak, bir yarar sağlamadığı gibi bir zararı
da önlemez. Onun için bir yararı yoktur. Yararı olmayan bir şeyi de Allah
emretmez.
Evet, hüzünle beraber bir haram işlenmiyorsa, başına
gelenlere üzülmek gibi, mahzun olmak kişiye günah sayılmaz.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
"Şüphesiz Allah,
kalbin mahzun olması veya gözün yaşarmasından dolayı sorumlu tutmaz, (dilini
göstererek) sadece bundan sorumlu tutar veya merhamet
eder"
(Buhârî (1304) Müslim
(2/636)
"Göz yaşarır, kalp
mahzun olur, ama Allah'ın hoşuna gidecek şeyler dışında bir şey söylemeyiz"
(Buhârî (1303) Müslim
(6/1707)
"Onlara sırt çevirdi, "Vah, Yusuf'a yazık oldu!"
dedi ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık acısını içinde saklıyordu."
(12
Yusuf/84) ayetindeki hüzün de bu
türdendir.
Bazan hüzünle beraber kişinin sevap kazandığı ve
övüldüğü bir olay olur. Sevap kazanmak ve övülmek, hüzünden dolayı değil, o
olaydan dolayıdır. Dininden dolayı kendi başına veya bütün müslümanların başına
gelen musibetlerden dolayı kişinin mahzun olması gibi.
Kalbindeki hayır sevgisi, kötülüğe düşmanlık ve bunun
sonuçlarından dolayı kişi hüzünlenerek sevap kazanır. Ancak bundan dolayı
üzülmek; eğer sabretmek, cihad etmek, yararı sağlamak ve zararı önlemek gibi
emredilen bir şeye engel olursa, o zaman hüzün yasak olur. Olmazsa, mahzun
olduğu için kişi günah işlemiş olmaz. Ama kalbin zayıflığına, Allah ve Rasûlünün
emrettiği şeyleri yerine getirmekten alıkoymasına yol açıyorsa, başka yönden
övülmesine karşın, bu yönden kötü olur.
Allah sevgisi, ona tevekkül etmek (güvenmek) ve
ihlaslı olmak gibi şeyler salt iyiliktir. Bütün peygamberler, şehitler,
sıddikler ve salihler için güzel ve iyi şeylerdir.
Bu makamların havas/özel kişiler için değil de,
avam/genel için olduğunu söyleyenler, özel kişileri bunun dışında tutuyorlarsa,
yanılmaktadırlar. Çünkü bu şeylerin hiçbirinden hiçbir mümin muaf değildir.
Bunlardan ancak münafık ve kafirler hariç olurlar.
Bazıları bu konuda birtakım şeyler söylemiştir.
Söylediklerinin yanlışlığını ve bu makamlar konusunda bilgisinin yetersiz
olduğunu başka yerlerde geniş bir şekilde belirttik.
Sadece şu kadarını belirtelim; bu makamlarda
insanlar, özel/havas ve genel/avam şeklinde ikiye ayrılırlar. Özel kişiler için
bunlardan özel makam, genel kişiler için de genel makam vardır.
Mesela bu adamlar şöyle
derler:
"Tevekkül, rızık istemede kendini savunmaktır. Özel /
havas olan kişi ise kendini savunmaz. Tevekkül eden kişi tevekkülü ile herhangi
bir işi ister. Arif olan kişi ise, işlerin ayrıntılarını bildiği için hiçbir şey
istemez."
Denilebilir ki tevekkül, dünya çıkarları için
tevekkül etmekten daha geneldir. Çünkü tevekkül eden kişi kalbinin, dininin
düzgün olması, dilinin ve iradesinin korunması gibi şeylerde Allah'a tevekkül
eder. Bunlar onun için en önemli şeylerdir. Onun için her namazda rabbine
"Sadece sana ibadet eder ve sadece senden yardım
isteriz" (1 Fatiha/5) diye seslenir.
Nitekim ayetlerde şöyle
denir:
"Ona ibadet et ve kendisine tevekkül et"
(11
Hud/123),
"....De ki: O benim Rabbim'dir, O'ndan başka İlah
yokdur, yalnız O'na güvenirim, dönüşüm de O'nadır." (13
Ra'd/30)
Allah, birçok yerde ibadeti ve tevekkülü bir arada
belirtmiştir. Çünkü bu ikisi,
dinin tümünü içine alır. Onun için seleften biri şöyle
der:
"Allah, indirdiği kitapları Kur'an'da,
Kur'an ilmini Mufassal (uzun sureler) de, Mufassal bilgilerini Fatiha'da ve
Fatiha bilgilerini de:
"Sadece sana ibadet eder ve
sadece senden yardım isteriz"
ifadesinde toplamıştır." (Şeyhü'l İslam İbn
Teymiyye başka bir yerde bu sözün Hasan el-Basrî'ye ait olduğunu belirtmiştir.
(Bk. Mecmûu'l-Fetâvâ 16/17)
"Sadece sana ibadet eder ve sadece senden yardım
isteriz" de hem rabb, hem kulu için olan şeyler biraraya
toplanmıştır.
Müslim'in Ebu Hureyre'den rivayet ettiği hadiste
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
"Allah, namazı
benimle kulum arasında iki kısma böldüm, yarısı benim, yarısı onundur, kuluma
istediğini veririm, der.
Kul "Alemlerin
rabbine hamd olsun" deyince,
Allah, "Kulum bana
hamdetti" der.
Kul "Rahman ve
Rahimdir" deyince,
Allah "Kulum beni
övdü" der.
Kul "Din gününün
malikidir" deyince,
Allah "Kulum beni
yüceltti" der.
Kul "Sadece sana
ibadet eder ve sadece senden yardım isteriz" deyince,
Allah "Bu benimle
kulum arasında iki kısımdır, kuluma istediği verilecektir"
der.
Kul "Bizi doğru yola
eriştir. Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların, ya da
sapıtanların yoluna değil." deyince, "Hepsi kulumundur ve kulum ne isterse
vereceğim, der." (Müslim (1/38) Malik
(1/84) Nesâî (2/136) Tirmizî (4/270)
Görüldüğü gibi Fatiha'nın yarısı Allah'ı övmekten ve
vereceği hayırdan oluşurken, diğer yarısı da kulun istemesi ve dua etmesinden
oluşur. Her ikisi hem Rabbin hem kulun olan şeyleri bir araya getirmiştir.
- Kulluğu yalnız Allah'a ayırmak Allah'ın hakkı,
- yardımı yalnız Allah'tan istemek de kulun
görevidir.
Buhârî ve Müslim, Muaz b. Cebel'den şöyle rivayet
eder:
"Bir merkebe binmiş olan
Rasûlullah'ın terkisinde idim.
"Ey Muaz, kullar üzerinde Allah'ın
hakkının ne olduğunu biliyor musun?" dedi.
Allah ve Rasûlü bilir,
dedim. Şöyle dedi:
"Allah'ın kullar
üzerinde hakkı, ona kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi kendisine ortak
koşmamalarıdır. Bunu yaptıkları taktirde kulların Allah üzerinde hakkının ne
olduğunu biliyor musun?" dedi.
Allah ve Rasûlü bilir,
dedim.
"Onun üzerindeki hakları, onlara azap
etmemesidir, dedi". (Buhârî (2706) Müslim
(1/58) Ahmed (5/228) İbn Mâce (2/1435)
İBNİ TEYMİYYE - KALP AMELLERİ
0 yorum: