Hapishane Mektupları - Altıncı Mektup
İbn Teymiyye'nin İskenderiye
hapishanesinden yazdığı bir mektuptur. İbn Abdulhadi el-Makdisi'nin
dediğine göre İbn Teymiyye İskenderiye'de sekiz ay süreyle hapishanede
kalır. Ancak Onun halkla görüştürülmesine engel olunmaz. Dileyen Onun
hapishanede yaptığı derslere katılıyor ve Onun ilminden
yararlanıyordu.
İbn Teymiyye mektubunda hapishane
hayabnvn kendilerine Allah'ın yardımıyla bir gülistana döndüğünü ve olmasını
bile hayal edemedikleri bereketli olayların cereyan ettiğini dile getirir.
Mektuptaki konunun eksenini yine "Tevhid", "İhlasla ibadet" ve
"azimet" teşkil etmektedir. (el Fetava: c.28, sh:30, 46.)
|
"Rabbimin nimetine gelince, (sen)
Onu şükranla an!" (ed-Duha/11)
Benim burada bildiğim kadarıyla,
"Cemaat" Allah onlara dünya ve ahirette ihsanda bulunsun, hepsi de açık bir
şekilde Allah'ın nimetlerine mazhar oldular. Kendisinden başka ilah olmayan
Allah'a yemin ederim ki burada gördüğümüz nimetlerin bir benzerini ömrümüzde
görmedik.
Allah Azze ve Celle fazlının, nimetlerinin,
hazinelerinin, cömertlik ve rahmetinin kapılarını hiçbir zaman aklımıza ve
hayalimizin yanına bile uğramayacak bir biçimde bize açtı.
Bunun ancak Allah'tan kendisine
"Marifetullah", "Tevhid" bilgisi, öncekilerin ve sonrakilerin üzerine
vacib olan ilim ve iman'dan bir nasibi olanlar bilebilir.
Zira gerçek sevinç ve mutluluk, dillerin
anlatmaya gücünün yetmeyeceği, vakitlerin güzelliği ve bereketi ancak:
"Allah'u Teala'yı tanımak", "Tevhid", "İman" ve bu iman gerçeği
ile Kur'an bilgisinin insana açılmasıyla anlaşılabilir.
Bazı alimler böyle hâllerde şöyle
söylemişlerdir:
"Eğer cennet ehli böyle nimetlerin
içindelerse, onlar gerçekten çok güzel nimete kavuşmuşlardır."
Bir diğeri de şöyle demiş:
"Öyle zamanlar oluyor ki, kalbin içinde
bulunduğu halden sevinçten ucası geliyor. Dünyada iman nimetinden başka, ahiret
nimetinin lezzetini kalbe tattıracak hiçbir şey yoktur."
Bunun için Allah Rasulü (sallallahu aleyhi
ve sellem) bundan ötürü, namaz vakitleri geldiğinde; "Ey
Bilal bizi rahatlat!" der ve ezan okumasını emrederdi. Bizi namazdan
kurtar diyen zümreler gibi değil. Allah Azze ve Celle kitabında:
"Muhakkak ki O (namaz) Allah'tan
korkanlar -hariç- diğerlerine çok ağır gelir." (el-Bakara: 45)
"Huşu"; kalbin ve beden organlarının
hepsinin Allah'u Teala'dan korkup ona itaat etmesidir. Allah'ın Resulü
(sallallahu aleyhi ve sellem):
"Bana dünyada
kadınlar ve güzel koku sevdirildi" dedikten sonra gözümün aydınlığı
namaz kılmaya konuldu." dedi.
Bazı insanların "merfu" olarak
rivayet ettikleri gibi; "bana dünyanızdan üç şey
sevdirildi." diye yapılan rivayette denildiği gibi söylenmemiştir.
Çünkü imam Ahmed b. Hanbel ve İmam en-Nesaî böyle rivayet
etmiştir.
Kendisine dünyadan sevdirilen şey;
"kadınlar" ve "güzel" koku, Ancak O'nun göz aydınlığı ve gönül
dinçliği ise yalnızca namazla mümkündür.
Kalplerde nefislerin vesvesesi vardır.
Şeytan insana gelip ona şehvet ve şüpheleri aşılamaya başlar ve böyle kalplerin
hayatını ve huzurunu ifsad eder. Kim dünyada Allah'tan gayrisini severse, hem
dünyada hem de ötede azap görür. Dünyada istediğine kavuşsa bile azap çeker.
Eğer elde edememişse, zaten o büsbütün bir azap, hasret ve üzüntü
içerisindedir.
Kalplerin mutluluğu ve imandan lezzet
alması, ancak: Allah sevgisi ile ona yaklaşmak ve onun sevdiği
amellerdedir. Onun sevgisi de ancak kendinden gayrisinin sevgisinin
kalpten sökülüp atılmasıyla mümkündür. İşte;
"Lâ ilâhe İllallah'ın -Allah'tan başka
ibadete layık hiç bir ilah olmadığının- gerçeği budur.
Bu, İbrahim'in (a.s.) ile tüm
peygamberlerin ve nebilerin (Allah'ın selamı onların üzerine olsun)
dinidir.
Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve
sellem) ashabına:
"İslam fıtratı,
ihlas sözü, peygamberimiz Muhammed dini ve İbrahim'in milleti üzerine
sabahladık. O hanif (muvahhid) ve müslüman idi hiçbir zaman müşriklerden
değildi deyiniz" derdi.
"Hanif" kelimesi hakkında Selef-i
Salihin görüşü üç ibarede toplanır.
Muhammed b. Kab: "Müstakim",
Atâ: "Muhlis",
diğerleri ise: "İttiba ederek",
anlamında yorumlamışlardır.
"Hanif", kalbi yalnız Allah'a
yönelik olan ve başkasına yönelmeyen demektir.
Allah'u Teala:
"Ona dosdoğru yönelin ve O'ndan
bağışlanmamızı dileyiniz. Yazıklar olsun müşriklere.." (Fussilet/6)
Yine Allah Azze ve Celle Kitabında:
"Şüphesiz Rabbimiz Allah'tır deyip sonra
dosdoğru yolda olanların üzerine melekler (rahmetle) iner,
(onlara) korkmayın, üzülmeyin, va'dolunduğunuz cennet size müjde olsun!"
der. (Fussilet/30)
Ebu Bekr es-Sıddık (r.a.) bu
ayeti:
"Allah'tan yüzlerini çevirip sağa sola
bakmadılar" diye yorumlar.
Onlar ne kalpleriyle, ne de korkularıyla
Allah'tan başkasına yönelmediler. Ne kimseye ümit bağladılar ve ne de kimseden
(Allah'ın sevmediği) bir şeyi istemediler ve başkasına
güvenmezler.
Onlar ancak Allah'ı severler, Allah'tan
başka ortak koşulmuş ilahları sevmezler. Sevgilerini ancak Allah için
yaşatırlar. Bunu ne bir çıkar için ne de bir zararı defetmek için yapmazlar.
Allah'tan gayrı kimseden korkmazlar. Allah'ı bırakıp insanlardan dilenmezler ve
kalplerinde ki duygularla başkalarına bağlanarak, izzet ve şeref sahibi olmayı
akıllarından geçirmezler.
Bunun için Allah'ın Resulü (sallallahu
aleyhi ve sellem) Ömer (r.a)'a:
"Bu maldan sana gelen,
senin istemiş olduğun dışında olan bir malsa ve kalbinde onu istemiyorsa onu al.
Eğer böyle değilse, nefsini o malın peşine takma."
Ebu Said el Hudri (r.a.) Allah'ın
Resulü'nden (sallallahu aleyhi ve sellem) rivayet ediyor:
"Kim iffetli olmak isterse
Allah'ta onu iffetli kılar. Kim birşeyi dileyip ona tenezzül etmezse Allah ona
-kalp- zenginliği verir. Kim sabrederse Allah ona sabır
verir."
Yine Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve
sellem):
"Zenginlik mal
çokluğundan değildir. Fakat -asü- zenginlik, gönül -iman- zenginliğidir."
buyurmuştur.
Hadisdeki Afif (iffetli) kelimesi, diliyle
de olsa insanlardan hiç bir şey ve yardım dilemeyen kimsedir. Allah Azze ve
Celle Kitabında:
"Rahman olan Allah'a karşı şu size
yardım edecek askerleriniz kimlerdir? Kafirler ancak bir aldanış içindedirler.
Bunu size veren (Allah) rızkını tutuverse (ne yaparsınız?) Hayır,
onlar (imandan) azgınlıkla kaçıştadırlar." (el-Mülk/20)
Allah Azze ve Celle:
"Eğer (onlar) imandan yüz çevirip
dönerlerse, biliniz ki, Allah sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel
yardımcıdır.." (el-Enfal/40)
Yine Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
"Allah uğrunda O'na yaraşır biçimde
cihad ediniz. O sizi (bunun için) insanlar arasından seçti. Dinde size
hiç bir zorluk yüklemedi. Babanız İbrahim'in dininde (olduğu gibi)
peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için, O gerek
bundan önce (ki kitaplarda) gerekse bu (Kur'an'da) sizi
müsülümanlar olarak adlandırdı. (Bunun için) namazı kılın, zekatı verin
ve Allah'a (güvenerek) O'na sığının. O sizin Mevlanız
(dostunuzdur). O ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır." (el-Hac/78)
"Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O çok
işiten ve görendir." (eş-Şura/40)
Yani, Allah'ın ne zatında ne sıfatlarında
ne fiillerinde hiçbir benzeri yoktur. Allah Azze ve Celle kullara ihsanının
güzelliğinden kalplere huzur ve yakınlık olacak her hayrın esbabını, ins ve cin
şeytanlarının şerrinden korunması için bahşeder.
Hayrın tamamı, ma'rufu emreden ve
münkerden -bizi-alıkoyan Allah'ın Resulü'ne (sallallahu aleyhi ve sellem)
uymaktır. İnsanların çoğu Onun (sallallahu aleyhi ve sellem) ne getirdiğini
bilmiyorlar, bilenlerse çok az.
"Doğrulara erenlerin (Allah)
hidayetlerini daha artırdı ve onlara takvalarını verdi" (Muhammed/17)
Allah Azze ve Celle:
"Bizim dinimiz yanında Cihad edenleri
elbette yolumuza erdireceğiz. Şüphesiz Allah ihsan edicilerle beraberdir."
(el-Ankebût/69)
"Cihad" Allah'ın hidayetine götürür.
Yine bir diğer ayet-i kerimede Allahu
Teala:
"Ey Nebi Allah sana ve sana uyan
müminlere yeter" (el-Enfal/64) buyurur.
Allah, Resule (sallallahu aleyhi ve sellem)
uyan herkese yeter. Yani -Allah-Onu korur, hidayete erdirir ve Onu üstün
kılar.
Fakat ne yazık ki Allahu Teala'nın dediği
gibi insan cahildir ve zalimdir.
"Biz emaneti, göklere yere ve dağlara
teklif ettik, onu taşımayı çekinerek kabul etmediler. Ve insan onu yüklendi.
(Şüphesiz) O çok zalim ve cahildir." (el-Ahzap/72)
Allah Azze ve Celle:
"Rabbinin hamdiyle O'nu tenzih et, O'na
istiğfarda bulun O tevbeleri çok kabul edicidir."
Her insanın tevbesi haline ve içinde olduğu
durum ve makama göredir.
"Din" "Tevhid" ve
"İstiğfar"ın cümlesi olduğu için Allah Azze ve Celle:
"Bil ki! (Ey Muhammed) kuşkuşuz
Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah yoktur. Kendi günahın, mümin erkekler
ve mümin kadınlar için istiğfarda bulun." (Muhammed/19)
Yine Allahu Teala:
"Dosdoğru O'na yöneliniz ve O'ndan
bağışlanma dileyiniz..." (Fussilet/6) buyurur.
"Rabbinizden bağışlanma dileyin ve sonra
ona tevbede bulunun." (Hud/52)
Böylece emredilen ve yasaklanan amellerin
hepsi "Tevhid"e dahil olmuş olmaktadır. Yani: "Lâ ilâhe İllallah'ın
-Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah olmadığının- anlamı içerisine
girmektedir. Kim Allah'a itaat sayılan amelleri Allah için işlemez ve isyan
sayılan günahlardan Allah için kaçınmazsa, Allah onun amelini kabul
etmez:
"Allah ancak gerçek takva üzere
olanlardan -amellerin halisini- kabul eder." (el-Maide/27)
Talk b. Habîb (rh.a.):
"Takva Allah'a itaatle
O'nun gönderdiği nur üzere yürümek, yalnız Allah'tan rahmet dilemek ve yine
O'nun göndermiş olduğu doğru yolda, Allah'a isyandan kaçınmak, Allah'ın
azabından korkmaktır." der.
Öyleyse her kulun mutlaka kendi hali ve
durumuna göre "tevbe" ve "istiğfar" etmesi
gerekir.
Allahu Teala bir kula "Tevhid" i
ikram ederse de O kalbinden ihlasla "Lâ ilâhe İllallah'a -Allah'tan başka
ibadete layık hiç bir ilah olmadığına- şahidlik ederse,(*) Allah onu güven, mutluluk ve sevinçle kendi kullarına
şefkatle muamele etmek ve Allah yolunda cihadla süsler. O bu -güzel ahlakıyla-
hem cihad eder, hem merhamet eder. Onun sıfatı sabır ve merhamet etmektir. Allah
Azze ve Celle:
"Asra yemin ederim ki, insan gerçek
ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine
hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır." (el-Asr/1, 2,3)
"Tevhid" kulun kalbinde güçlendikçe,
"imanı", "güveni" "tevekkül" ve "yakîn"i de o derece
güçlenir.
İnsanların kalplerinde oluşan korku,
kalplerindeki "şirk" tendir.
*
"İlah", yalnız kendisine
kulluk/ibadet edilen, sevginin kulluğun iclal'in ve ikram'ın, korku, ümidin
bağlandığı Rab'dir. Kalp Allah'ı severken diğer şeyleri sevemez. Allah'tan
başkasına dua edip. Ona tevekkülde bulunmaz ve başkasından bir şey dilemez...
(Mektuptaki ara cümle..)
"Allah'ın, hakkında hiçbir delil
indirmediği şeyleri Ona ortak koşmaları sebebiyle, kafirlerin kalplerine yakında
korku salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir. Zalimlerin varacağı yer ne
kötüdür." (Al-i
İmran/151)
Allah Azze ve Celle'nin İbrahim (a.s.)in
kıssasında:
"Kavmi O'nunla tartışmaya kalkıştı,
[dedi ki, beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında mı benimle
tartışıyorsunuz...]" (el-En'am/80)
"İman edip, imanlarına zulüm
(şirk) karıştırmayanlar (var ya) işte onlar için (ahirette)
güven vardır ve onlar doğru yolda olanlardır." (el-En'am/82)
Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve
sellem) bir hadis-i şeriflerinde:
"Dinarın kuluna yazıklar
olsun! Dirhemin kuluna yazıklar olsun, ipekten aba sahibine yazıklar olsun!
Kadife elbise sahibine yazıklar olsun; Yazıklar olsun (o insana) başı
üzerine yıkılsın, -bir yanına- diken batarsa, çıkmasın."
İbrahim(a.s.)'ı kafirler şirk koştuklarıyla
korkutmaya kalkınca İbrahim (a.s.) şöyle demişti:
"Sizin ortak koştuklarınızdan nasıl
(ne diye) korkayım? -Halbuki- siz (Allah'a), size hakkında hiçbir
delil indirmediği halde O'na ortak koşmuş olmaktan korkmuyorsunuz? Eğer
biliyorsanız (söyleyiniz) hangi topluluk güveni daha çok
haketmiştir?
"Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna
uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar
ve Onlar yalandan başka bir şey söylemezler." (el-En'am/116)
"(De ki): Allah'tan başka hakem
(hüküm verici mi) arzulayayım? Halbuki size Kitab'ı ayrıntılarıyla
açıklayarak indiren O'dur..." (el-En'am/114)
Diyor ki:
"Allah'tan başkasına itaat
eder ve O'ndan gayrısına ibadet eder ve O'nun dininde, hakkında delil
indirmediği bir şeyle konuşursanız, bu iki topluluktan hangisi daha çok
güvendedir. Eğer biliyorsanız bunun farkında olursunuz. Yani siz Allah'a şirk
koştuğunuz halde O'ndan korkmuyor, üstelik beni Allah'tan gayrısıyla korkutmaya
çalışıyorsunuz! Allah Azze ve Celle'nin şu sözüne bakarsanız kimin güven içinde
olduğunu anlarsınız."
"Onlar için -kıyamet gününde- emniyet
vardır ve onlar doğru yola ermişlerdir." (el-En'am/82)
Bunlar gerçek, "Tevhid" ve
"İhlas" ehli insanlardır. İmam Ahmed b. Hanbel:
"Eğer akideyi tashih edersen kimseden
korkmazsın" der. Fakat şeytan insanların kalbine vesvese verir.
Allah'u Teala kitabında:
"Böylece biz, her Peygambere insan ve
cin şeytanlarından düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine
süslü sözler söylerler. Rabbin dileseydi Onu da yapamazlardı. Artık onları
uydurduklarıyla baş başa bırak." (el-En'am/112)
Allah'u Teala bize şunu
söylemektedir:
"Peygamberlerin Allah'tan getirdiklerine
mutlaka karşı çıkan ve insana süslü sözlerle vesvese verecek olan insan ve cin
şeytanları bulunacaktır."
İnsanlar arasında hakim ancak Allah'ın
kitabıdır. Bu Din ve Şeriat'ın gereğidir. Allah bu kitaba sahip olanı üstün
kılar. "Şüphesiz ki, benim velîm, kitabı indiren Allah'tır ve O salihleri
korur." (el-A'raf/196)
Sonra şöyle buyurdu:
"Sonra Seni din konusunda bir şeriat
üzere kıldık. Ona uy! Bilmeyenlerin nevalarına uyma!" (el-Casiye/18)
Allah Azze ve Celle:
"Andolsun biz Peygamberlerimizi açık
delillerle gönderdik ve insanların adaleti ikame etmeleri için onlarla beraber
Kitabı ve Mizan'ı indirdik. Demiri de, içinde çetin bir kuvvet ve insanlar için
yararlarla indiren Allah'ın dinine ve peygamberlerine görmeden yardım edenleri
bilsin diye. Allah kuvvet sahibi ve azizdir."
(el-Hadîd/25)
"Mizan" adalettir adaletin
tanınmasına yardımcıdır. Allah demiri, Kitab'ı üstün kılmak için gönderdi. Eğer
Kur'an'a sahip çıkan insan onunla amel ederse, gerçekten Allah yolunda cihad
etmekten mutlu olur. Çünkü Allah'u Teala "Kitab"ı kendi katından üstün
kılmış ve kitabın hükmü dışına çıkandan da intikam almıştır.
Allah Azze ve Celle:
"Eğer siz ona (Muhammed'e) yardım
etmezseniz, (iyi bilin ki) O iki kişiden biri olduğu halde, kafirler Onu
Mekke'den çıkardıklarında. O, arkadaşına "üzülme Allah bizimle beraberdir"
demişti." (et-Tevbe/ 40)
Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve
sellem):
Ebu Bekre (r.a.):
"Allah bizimledir" ayetini okudu.
Allah'u Teala:
"Allah takva sahipleri ve muhsinlerle
beraberdir." (en-Nahl/128)
demiştir.
Yine:
"Allah sabredenlerle beraberdir."
(el-Bakara/153) buyurmuştur.
Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve
sellem) emrine uyup, diğer insanların emirlerine uymayan herkes, Allah'ın
Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) yoluna uymuş ve O şu ayeti kerimede ki
müjdeden nasibini almıştır. Ve o bunda Allah Resulü'ne (sallallahu aleyhi ve
sellem) uyanlardan olmuştur.
"Üzülme Allah bizimledir." (et-Tevbe/40)
Allah Resulü'ne (sallallahu aleyhi ve
sellem) uygun davranırsa, Allah'ın: "üzülmeyin şüphesiz ki Allah bizimledir."
sözünden bir nasibi olur. Allah'ın beraberliği insanın ahirete götürdüğü
amele göredir. Kur'an buna çok yerde işaret ettiği gibi, Allah Azze ve Celle
şöyle der:
"Onlara ufuklarda ve kendi nefislerinde
Onun (kitabının) hak olduğu açıkça ortaya çıkıncaya kadar, ayetlerimizi
göstereceğiz," Rabbinin her-şeyi görücü olması yetmez mi?"
(Fussilet/54)
Ve yine Allah Azze ve
Celle:
"Sonuç ancak takva sahiblerinindir."
(el-A'raf/128)
"Rabbin için namaz kıl ve
(kurban) kes." (el-Kevser/
2,3)
Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve
sellem) getirmiş olduğu "Dinin" herhangi bir emrini aşağılayan da
yukarıdaki ayet-i kerimedeki cezadan nasibini alır.
Bunun için Ebu Bekr b. Ayyaş'a:
"Mescidde bazı insanlar
toplanıyorlar. Onları dinlemek için de onların yanına bazı insanlar gelip
oturuyorlar, denilince şöyle dedi:
"Kim insanlar için oturursa,
insanlar da onun için otururlar."
Ancak elh-i sünnet oldukları gibi
kalırlar ve böylece onların adı da sürekli olarak hatırlanır. Bid'at ehli
ölünce, kendileriyle beraber anılmaları da ölür. Bunun sebebine gelince
bid'at ehli Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) getirmiş olduğu dinin
bir kısmını ayıpladılar. Allah'u Teala'da bundan ötürü onların soyunu kurutup
köksüz bıraktı.
Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve
sellem) getirmiş olduğu Din'e İman edip onu yüceltenlerin de şu ayet-i
kerimedeki müjdeden nasipleri vardır:
"Senin zikrini (anılmanı)
yücelttik." (el-İnşirah/4)
Allah'ın Resulü'ne (sallallahu aleyhi ve
sellem) iman etmiş olanların, Dünya ve ahiret nimetlerinden derecesine göre
nasipleri vardır. Ancak O'nun ümmetinden hiç kimse "Nübüvvet ve Risalet"
ten olan herhangi bir sıfatıyla ortak bir tarafa sahip olamaz. İman ve salih
amelden olan her davranış için, Allah mümin olan kullarına hayırla karşılık
verir...
Allah'u Teala Kitabı'nda:
"Müşrikler hoşlanmasalar da, dinini
-tüm- dinlere üstün kılmak için, Resülü'nü hidayet ve Hak Din ile
gönderendir." (et-Tevbe/33)
Yani: hüccetle ve beyanla el ve dil
ile...
Bu vasıflar kıyamet gününe kadar
sürecektir. Fakat, "Mekki Cihad", "ilim" ve "beyan" ileydi.
"Medeni Cihad" ise el ve kılıçlaydı.
Allahu Teala:
"O halde kafirlere, boyun eğme. Bununla
(Kur'an ile) onlara karşı büyük bir Cihad yap!"
(el-Furkan/52)
El-Furkan Suresi Mekki'dir. Ancak Allah'ın
Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) "dili" ve "beyanıyla" cihad
ediyordu. Fakat o batılın üzerine doğrudan doğruya gitmiyordu.
Mekki olan surelerde, şöyle beyanda
bulunuyordu:
"De ki (Ey Muhammed) sizin
Allah'tan gayrı ibadet edindiklerinize ibadet etmekten (Rabbin katından)
alıkondum. De ki: Ben hevanıza uymuyorum. Eğer öyleyle yaparsam ben sapıtmış
olurum. O zamanda ben hidayete erenlerden olamam." (Al-i
İmran:56)
"Yoksa, Allah sizden cihad edenleri
belli etmeden ve sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi
sandınız?" (Al-i İmran/142)
"İnsanlar iman ettik demeleriyle
bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de
imtihan etmiştik. Elbette Allah doğruları ortaya çıkaracak yalancıları
belirleyecek. Yoksa kötülükleri işleyenler, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı
sandılar? (Ne kötü) hüküm veriyorlar." (el-Ankebut/2, 3, 4)
Allah Azze ve Celle böylece peygamberlerini
insanlara gönderdiğini beyan etmiştir. İnsanlar bu konuda iki kısımdır.
1 - "Ben Allah'ın Resulü'ne
(sallallahu aleyhi ve sellem) iman edip ve ona itaat ettim diyen" kişi,
bu insanın mücahid ve sâbir olduğunun bilinebilmesi için mutlaka imtihanlardan
geçip sınanması gerekir ki doğru veya yalan söylediği
anlaşılsın.
2 - Diğeri ise; günah işlemekten hiç
elini çekmeyen kişi. Bu insan artık kötülüklere batmış bir insandır. Bu
hareketleriyle kendisini hesaba çekmeden bizi geride bırakıp geçeceğini
sanmasın. Mutlaka ona da Allah hesabını soracaktır.
İnsanların hiçbirisinin bu iki kısım
insanın dışında kalması mümkün değildir.
Allah'u Teala Kitabında:
"İnsanlardan öyleleri vardır ki hiçbir
ilmi olmadan Allah hakkında mücadelede edip her inatçı şeytana uyar ." (el-Hac/3)
"İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah'a
yalnız bir (yönden amelin ucu veya) kenarıyla ibadet eder. Eğer kendisine
bir hayır ulaşırsa buna çok memnun olur, şayet kendisine bir fitne
(imtihan) ulaşırsa, çehresi altüst olur. (dinden geri döner) O,
-artık- dünyayı da ahireti de kaybetmiştir, işte bu apaçık bir hüsran olur."
(o), Allah'tan başka kendisine ne zararı ve ne de yararı olmayana
yalvarır. İşte bu büyük bir sapıklıktır. O (kendisine) zararı yararından
daha yakın olana yalvarır (ibadet eder) o ne kötü bir yardımcı ve ne kötü
bir dosttur." (el-Hac/11, 12,
13)
Allah Azze ve Celle bu ayet-i kerime'de
Din'de ilmi olmadan mücadele eden kişiyi tanımlamıştır.
"İlim" Allah'ın Resulü (sallallahu
aleyhi ve sellem) ile gönderdiği dindir."
"Sultan" ise Allah Azze ve Cellenin
şu ayette yaptığı tanıma göre anlaşılır:
"Onlar kendilerine (Allah'tan)
gelmiş hiçbir sultan (hüccet) olmadan Allah'ın ayetleri hakkında mücadele
edenlerdir. Bu Allah katında ve mü'minlerin yanında büyük bir gazap olmuştur.
Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini mühürler." (el-Ğafir/35)
Kim ilmi olmadan konuşursa, Allah'ın dini
hakkında Allah'ın göndermediği ile cidal'de bulunursa, ilmi olmadan konuşmuştur.
Kimin de işlerini şeytan üstlenmişse, O
artık onu saptırır ve acı bir azaba, götürür.
Kim Allah'ın dinine uyarsa, Allah'a gerçek
bir bilgi ile kulluk etmiş olur.
Halbuki diğer insan nefsinin azmettiğini
bulursa Allah'ın yolunda yürür, dilediğine kavuşamamışsa ve başına gelenler
hevasına uymuyorsa. Din yolunda yürümekten vazgeçer. İşte bu insan Allah'a
"harf üzerinde, yani işin kenarında kıyısında kalarak kulluk etmek
istemiştir."
"Harf" kenar demektir. Ekmeğin
kenarı, dağın kenarı, uçurumun kenarı gibi, bu insan sebatla istikrar içinde
değildir.
Yani böyle bir kişi yaratılmışlara yalvarır
yakarır, onlardan korkar ve onlardan beklentilerde bulunur. Halbuki onlardan
hiçbirisi ona zarar ve yarar vermeye malik değildir. Aksine, O insanların
kendisine olan zararı, yararlarından daha çoktur.
Her ne kadar bu ayetin nüzul sebebi hususi
ise de hükmü umumîdir. Dolayısıyla lafz delalet ettiği kimseler hakkında kıyamet
gününe kadar devam edecektir.
Bundan ötürü Allah'tan gayrısına dua edip
meded uman herkes, Allah'a "şirk" koşmuştur. Zahirde olanlar buna
şahiddir. İnsan Allah'tan gayrısına şikayette bulunduğu zaman, onlardan yarar
yerine aksine daha çok zarar görür.
Allah Sübhaneh'u ve Teala'ya kullar
şikayette bulunduklarında onların ihtiyacı olan şeye karşılık verir ve onlara
"tevbe" ve "istiğfar" da bulunmalarını ilham edip onlara yardım
eder. Onları güçlendirir ve hidayete erdirir. Kullarının -hakeza- ihtiyaçlarını
giderir, içinde bulundukları fakr-u zaruretten kurtarıp kendisine yaklaştırır,
korur, sever, kendisi için seçer.
Kul birisinin kendisine hacetini arzetmesi
halinde Onu aşağılar ve küçümser, sonra da ondan yüz çevirir. O böylece hem
dünyayı hem de ahireti kaybetmiş olur. Velev ki bu yalvardığı yakardığı insan
o'nun bazı ihtiyaçlarını yerine getirmiş olsa bile. Çünkü insan kendisi
hizmetinde, olan bazılarını nefsinin hevasına uyarak kendisine kul köle
edinir.
İbrahim (a.s.):
"Siz ancak Allah'tan başka bir takım
putlara tapıyorsunuz (onlar Allah'a ortak ve bize şefaatçilerdir diye)
yalan uyduruyorsunuz. Şüphesiz sizin Allah'tan başka taptıklarınız (kulluk
ettikleriniz), size rızık vermeye güçleri yetmez. O halde rızkı Allah
katından isteyiniz. Ve O'na şükredin, siz ancak O'na döndürüleceksiniz."
(el-Ankebût/17)
Yine Allah Azze ve Celle:
"Eğer Allah size yardım ederse, artık
size üstün gelecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan başka, size
yardım edecek kim vardır? Mü'minler ancak Allah'a tevekkülde bulunsunlar."
(Al-i İmran/160)
"(Ey Mü'minler) gevşemeyin,
üzülmeyin. Eğer (gerçekten) İman etmiş iseniz, üstün olan sizsiniz."
(Al-i İmran/ 139)
Allah'u Teala Kitabı'nda:
Kim de Allah'ın Resulü'nün getirdiğini
kınarsa;
"Seni kınayan ve küçük düşürmek
isteyenin soyu kesiktir." (el-Kevser/3) ayetinden
nasibini alır.
Bundan ötürü Ebu Bekr b. Ayyaş
(rh.a):
"Ehl-i Sünnet
yaşayacak ve onların adı da öyle anılarak yaşayacaktır. Bidat ehli ölür,
onların hatırlanması da onlarla beraber ölür. Çünkü bidat ehli'nin Allah'ın
Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)'i kınayanların -Allah soylarını
kuruttu." demiştir.
Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve
sellem) getirdiği çağrıyı insanlara açıkça ilan edenlerin:
"Senin -zikrini- anılmanı (kadrini)
yücelttik." (el-İnşirah/4) ayetinden bir
nasipleri olacaktır.
Kim -insanları- Allah'tan gayrısına
çağırırsa o müşriktir.
Gerçek gözle görülen durum bunu
doğrulamaktadır.
İnsanlardan bir kısmına insanlar,
dertlerini götürüp yanıp yakılsalar da, bunların zararı yararından daha yakın
veya mümkündür.
Bu çok geniş bir meseledir, bu konuda çok
yazdım ancak bu meseleyi ilim, tecrübe ve duygu yoluyla daha iyi
öğrendim.
*
Hasılı, Allah Azze ve Celle'nin bu mekanda
bana ikram ettiği nimetten saymanın imkanı yok. İçinde bulunduğum durum bunun
açık bir ifadesidir.
En çok muhtaç olduğum şey, benim cemaatim
(kardeşlerim). Dileğim onların mutlulukların, sevincin ve iman lezzetinin
hepsine birden erişmeleridir.
Yine dileğim odur ki, Allah onlara
bilgisinden pırıltılar bahşedip, kendi yolunda O'na itaat ve cihadla onları en
yüce derecelere ulaştırır.
Öyle insanlar tanıyorum ki, onlar bunun
kadrini bilmişlerdir. Onlar bunu ancak, "zevk" ve "vecd" yoluyla
bilirler. Fakat hiçbir mümin olmasın ki bundan bir nasip sahibi olmasın. Bunun,
azıyla çoğuna delil getirilebilir. Bunun gerçek değerini bilmese(ler)
bile!
Ben insanların ahvalini biliyorum, inci
nerede, inek tersi nerede?
Fakat buna rağmen yine biliyorum ki, Allah
Azze ve Celle hüsn-i ihtiyari (seçmesi) ve lütfü ile rahmetinden kendi haline
göre Allah'a kulluk edip O'nun yolunda ilmi ve ameliyle cihad edecek ve gücünü
Allah'ın dininin üstün gelmesi için kullanmasına harcayarak kulların olmasına
hüküm verecektir. O kulun o zaman gayesi Allah'ın sözünün en üstün olması
olacak. Sevgisi, nefreti, düşmanlığı, övgüsü ve kınanması sadece Allah için
olacaktır. (*)
Mutlak hidayet sahibi olan Allah, insanları
hidayetine erdirir. Herkes her zaman onun hidayetine
muhtaçtır.
Bunda kendisine uyulacak en faziletli kişi
Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem), O'ndan sonra da O'na en güzel
şekilde uyanlardır. Allah Resulünü (sallallahu aleyhi ve sellem) örnek almak,
ancak "iman", "yakın" ve "cihad" ile olur. Allah Azze ve Celle de
öyle buyurmadı mı?
"Mü'minler ancak, Allah'a ve Resulüne
İnanan; sonra (imanlarında) şüpheye düşmeyen Allah yolunda mallarıyla,
canlarıyla cihad edenlerdir. İşte (imanlarında) sâdık (doğru)
olanlar onlardır." (el-Hucurat/15)
Allah Azze ve Celle bu ayette mü'minin
sahip olması gereken üç haslete işaret etmiştir.
Birincisi: Allah ve Resulüne (sallallahu aleyhi ve sellem) iman
etmek.
İkincisi: Bundan sonra şekke kapılmamak, inandığına derin bilgiyle bağlı olmak
ve sebat göstermek.
Yakin bilgi "Rayb" (şekke) aykırı
bir kavramdır.
"Rayb" iki
kısımdır:
a - İlmin eksikliğinden ötürü oluşan
"şek" diğeri insanın kalbinde oluşan "çatışma ve huzursuzluk" her
iki durumda imanın azlığından -zayıflığındandır- iman için kalp ilmi zaruridir.
İnsanın her azasının bilinmesi için ilme gerek yoktur. Kalbin ameli veya
basireti, sebatı (huzuru) sükuneti, tevekkülü, ihlası ve Allah'a olan
"inabeti" (yönelişidir.) Bu meselelerin hepsi Kur'an-ı Kerim'de
zikredilmiştir.
"Rayb" hareket anlamına gelir. Allah
Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) hadisinde buna değinilmiştir.
Hareketsiz duran bir ceylanı gördüğünde onu kimse hareket ettirmiyor
(korkutmuyor) anlamında "rayb" sözcüğünü kullanarak ifade etmişti. Bir
hadislerinde; (Hüseyin (r.a.) rivayeti):
"Seni şekke düşüren
şeyi bırak, şekke götürmeyene yapış." buyurmuştur. Zira doğruluk
kararlılık, yalan ise "şek" tir. Doğru kişi kalbi huzursuz olmayan
kişidir. Yalancının ise kalbinde sürekli bir çalkantı ve huzursuzluk
vardır.
Araplar sakin ve hareketsiz suya
"Yakîn" derler.
Mü'min kalbi hep mutmaindir, içinde
"Rayb"a (şekke) yer olmaz. İşte bu Allah Azze ve
Celle'nin:
"Mü'minler ancak, Allah'a ve Resulüne
inanan, sonra (bu imanda) şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla
canlarıyla cihad edenlerdir. İşte (İmanlarında) sadık -doğru- olanlar
onlardır." (el-Hucurat/15)
Buhari ve Müslim'de Sâ'd
b. Ebî Vakkas (r.a.)'ın rivayet ettiği bir haberde:
"Allah'ın Resulü (sallallahu
aleyhi ve sellem) bazılarına atâ'da (bağışta) bulunup, -onların arasında- bana
onlardan daha sevgili olan birisine bir şey vermedi.
"Ey Allah'ın Resulü
(sallallahu aleyhi ve sellem):
Filandan ne haber? dedim... O
(sallallahu aleyhi ve sellem);
"Allah'a yemin ederim ki
ben onu mü'min olarak görüyorum" dedikten sonra;
"Ancak ben bir adama,
O'ndan başkası, bana daha sevimli olduğu halde -ganimetten pay veririm- bunun da
hikmeti Allah'ın O'nu (rıza göstermemesinden ötürü) cehenneme atmasından
korktuğum içindir." dedi.
"Me'sur.... dua'da Allah'ın Resulü
(sallallahu aleyhi ve sellem):
"Allah'ım bize kendi
katından öyle bir korku bahşetki, bizimle sana isyan etmemizin arasına girip
bizi korusun."
İmam Ahmed'in Müsned'iyle
et-Tirmizî'nin Camiinde Ebu Bekre (r.a.)'dan rtvayetiyle gelen bir
hadis-i nebevide:
"Allah katından hiç
kimseye yakîn ve afiyetten daha hayırlı birşey verilmemiştir. Onu Allah
Subhaneh-u ve Teala'dan isteyiniz!" denilir.
Bunun için Ebu Cafer el Bakır ve
selef-i salihinden bazıları:
İslam büyük bir daire, İman da onun içinde
bir dairedir. Mesela kul zina ettiğinde iman dairesinden çıkıp İslam dairesine
girer.
(Müslim ve Buhari) de -mütevatir olarak
rivayet edilen sahih bir hadiste- Allah'ın Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)
"Zani zina ettiği
zaman mümin değildir. Hırsız çaldığı zaman mümin değildir."
buyurmuşlardır...
Bu alimlerin en zahir olan kavlidir.
Biz müslüman olduk deyip kalplerinde imanın -tam- olarak yerleşmediği
Araplar ve benzeri müslümanlar yaptıkları salih amellerden dolayı ecir sahibi
olurlar.
"Eğer Allah'a ve Resulüne itaat
ederseniz sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez."
(el-Hucurat/14)
Onlar ne kafir ne de münafık değillerdir.
Bunlar henüz imanın gerçek olgunluğuna ulaşamamışlardır. Allah'u Teala ayet-i
kerime'de onların kamil iman sahibi olmadıklarını belirtmiştir. Velev ki iman
dairesine de girmiş olsalar.
Tıpkı Allah Azze ve Celle'riin:
"...Mü'min olan bir köle azad
etmesi..." (en-Nisa/92)
ve
"Ey iman edenler namaza. kalktığınızda
yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklerinize kadar yıkayınız." (el-Maide/6) buyurduğu gibi.
*
Bundan amacımız Cemaatteki kardeşlerimize
Allah Azze ve Celle'nin burada bize ihsan ettiği nimetlerinin her zamankinin çok
üstünde olduğunu haber vermektir.
Allah'a hamdolsun, O'nun nimetlerinin
bolluğu içinde yaşıyoruz. Velev ki cemaatle bizzat karşılaşma faziletinden
mahrum olsak bile. Ben gece gündüz onların hakkı olarak omuzlarımda bulunan
sorumluluk için Allah'a yalvarıyorum.
Bundan kasdım Allah'u Teala'nın onlara
karşı olan muamelesinde Allah'a yaklaşmaktır.
Cemaatten her kardeşimden istediğim,
Allah'tan korkarak O'nun yolunda cihad etmesidir. Bu kardeşin de, diğerlerinin
de davette Allah ve Resulü'nün emrettiklerine bağlılığı derecesindedir.
"Allahım, mümin erkek ve kadın, müslüman
erkek ve kadın kullarını bağışla. Onların kalplerini birleştir. Onların
aralarında olan çekişmeleri ıslah et. Onları Sen'in ve onların düşmanlarına
karşı üstün kıl. Onları kötülüklerin açığı ve gizlisinden
koru!"
Allah'ım Kitab'ına ve Din'ine ve mümin
kullarına yardım et. Allah'ım, insanları Sen'in dininden alıkoyan ve senin
dinini değiştiren kafirlere ve münafıklara azap et!
Allah'ım mücrim kavimlerden geri
çevrilmeleri mümkün olmayanların üzerine azabının en şiddetlisini
indir!
Ey bulutları gezdirip yürüten, kitabı
indiren, onları depremin sarsdığı gibi sars ve bizi onlara üstün
kıl."
Rabbimiz bize yardım et bize düşman
olanları bize üstün değil, bizi onlara üstün kıl. (Dua özetlenerek
alınmıştır.)
Bizi, bize karşı azgınlık yapanlara
karşı yücelt! Rabbimiz bizi sana gönülden bağlı fedakar şakir kullarından
eyle!
Rabbimiz tevbemizi kabul et, ve bizi
günahlarımızdan- temizle. Kıyamet günü hüccetimizi sabit kıl, dillerimize hakkı
söylet ve doğrult ve sinelerimizin kirini gider!"
Sünneti üstün kılan, bid'at ehlini
alçaltan Allah'a hamd, Muhammed'e (sallallahu aleyhi ve sellem) ve O'nun
ashabına salat ve selam olsun!"
|
0 yorum: